Kurtuluş Savaşı

Doğu Cephesi’nde başarılar

Ermeniler tarafından işgal edilen Kars Kalesi’nin, 30 Ekim 1920’de geri alınması üzerine Doğu Cephesi Komutanı Kâzım Karabekir Paşa’ya çektiği telgraftan:

Kars gibi bir kalenin zaptı, her milletin tarihinde nadir olan olağanüstü bir askerî başarıdır. Fakat bugün asıl önemi, iç ve dış her taraftan karşılaştığı insafsız, ortadan kaldırıcı saldırılar karşısında yaşama hakkını kanıtlama görevine düşen soylu ve mazlum milletimizin bu kesin başarı sonucu ile büyük bir teselli hissi ve güven duymasıdır. Sizi ve komutan ve asker bütün şanlı arkadaşlarımızı tam bir övünç ve güvenle takdir ve tebrik ediyoruz.

1920 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s 359)

Batı Cephesi ve Birinci İnönü Savaşı

Birinci İnönü Meydan Savaşı, Devrim Tarihimizin çok önemli, çok verimli bir sayfasıdır. Gelecek kuşaklar ve bütün dünya bu sayfayı araştırıp inceledikçe, Türk inkılâbını yapan bugünkü Türk ordusunu ve bu orduyu bağrından çıkaran bugünkü Türk topluluğunu, elbette saygı ile anacak ve takdir edecektir.

1925 (Atatürk’ün S.D. II, s. 205)

Yaşama ve bağımsızlık amacımız, istilâ ve saldırı tutkusuyla çarpışıyordu. Sonunda Ocak ayının on birinci günü sabahı savaş meydanı, haklı amacın zafer olarak doğuşuna bir belirti alanı oldu. Yeni Türkiye Devleti’nin küçük, fakat millî ülkülü genç ordusu, en dar bir hesapla üç misli düşmanı İnönü Meydan Savaşı’nda mağlup etti. Strateji sanatının en ince gereklerini isabetle uyguladı. Yeni Türkiye Devleti’nin bağımsızlık tutkusu, gösterişten uzak bir varlık içinde söndürülmesi imkânsız bir ateşin yok edici alevleriyle kendini ve yeni devletin yapısındaki manevî sağlamlığı Birinci İnönü Meydan Savaşı’nda dünyaya kanıtladı.

1924 (Atatürk’ün S.D.III, s. 73)

Birinci İnönü savaş meydanının ufuklarında yükselen zafer güneşi, Türk milletinin yüksek erdem ve maneviyatının belirtisidir. Bu doğuş karşısında, büyük bozgunlar oldu! Birinci İnönü Zaferi, İkinci İnönü Zaferi’nin, Sakarya büyük kanlı savaşının ve en sonunda Türk vatanının, Türk bağımsızlığının ilk zafer müjdecisi olmuştur. Bu sebeple Birinci İnönü Meydan Savaşı’nı kazanan Türk ordusunun bütün mensupları, dünya tarihinde unutulmaz şanlı bir destan sahibi olarak sonsuza dek yaşayacaklardır.

1925 (Atatürk’ün S.D. 11, s. 206)

Birinci İnönü Zaferi üzerine, Batı Cephesi Komutanı Albay İsmet (İnönü) Bey’e gönderdiği telgraf:

İnönü Meydan Savaşı’nda Batı Cephesi kıt’alarının üstün komutanız altında kazandıkları kesin galibiyet nedeniyle size ve kahraman ordunuzun bütün komutanlarıyla subay ve erlerine Büyük Millet Meclisi’nin kalpten tebriklerini takdim ve bu başarının kutsal topraklarımızı düşman istilâsından toptan kurtaracak olan kesin zafere bir hayırlı başlangıç olmasını Allah’tan diler ve bu tebriklerin bütün Batı Ordusu er ve subaylarına ulaştırılmasını rica ederim.

1921 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s.368)

İkinci İnönü Savaşı

İkinci İnönü Savaşı, milletimizin davasındaki isabet ve kutsallığı bütün dünyaya duyurdu. Yunan iddialarındaki sahtelik de bütün dünyaca anlaşıldı. Yunanlılar, sorunun tahmin ettikleri kadar basit olmadığını İkinci İnönü Savaşı’nda anladılar. Bunun üzerine genel seferberlik şeklinde esaslı bir şekilde önlemlere başvurdular. Bütün ordularıyla ciddî bir savaşa karar verdiler.

1922 (Atatürk’ün S.D.I, s. 234)

İkinci İnönü Zaferi üzerine, Batı Cephesi Komutanı İsmet Paşa’ya gönderdiği telgraf:

Bütün dünya tarihinde, sizin İnönü Meydan Savaşları’nda üstlendiğiniz görev kadar ağır bir görev üstlenmiş komutanlar enderdir. Milletimizin bağımsızlığı ve hayatı, dâhiyane yönetiminiz altında şerefle görevlerini yapan komuta ve silâh arkadaşlarınızın gönlüne ve vatanseverliğine büyük güvenle dayanıyordu. Siz orada yalnız düşmanı değil, milletin ters giden talihini de yendiniz. İstilâ altındaki talihsiz topraklarımızla beraber bütün vatan, bugün en uzak köşelerine kadar zaferinizi kutluyor. Düşmanın istilâ tutkusu, çabanızın ve vatanseverliğinizin yalçın kayalarına başını çarparak paramparça oldu.

Adınızı, tarihin övünç yazıtına kaydeden ve bütün milleti hakkınızda sonsuz gönül borcu ve teşekküre yönelten büyük kutsal savaş ve zaferinizi tebrik ederken, üstünde durduğunuz tepenin size binlerce düşman ölüleriyle dolu bir şeref meydanı seyrettirdiği kadar, milletimiz ve kendiniz için yükselme pırıltısı ile dolu bir geleceğin ufkuna da baktığını ve egemen olduğunu söylemek isterim.

1921 (Nutuk II, s. 580-581)

Sakarya Meydan Savaşı’na hazırlanmada Anadolu halkının özverisi

Gerçekten milletimiz, düşmanın hazırlıklarına karşılık verme için hiçbir özveriden çekinmedi. Ordumuzu kuvvetlendirmek için para, insan, silâh, hayvan, araba kısacası her ne gerekse son derece istekle verdi. Avrupa’nın en eksiksiz araçlarıyla donatılmış olan Konstantin ordusundan ordumuzun araç ve gereç bakımından da geri kalmaması ve hatta ona üstünlüğü gibi inanılmaz mucizeyi Anadolu halkının özverisine borçluyuz.

Sakarya Meydan Savaşı

13 Eylül 1921 günü Sakarya nehrinin doğusunda düşman ordusundan eser kalmadı. Böylece 23 Ağustos gününden 13 Eylül gününe kadar, bu günleri de içine almak üzere, yirmi iki gün ve yirmi iki gece aralıksız devam eden Sakarya Büyük Kanlı Savaşı, yeni Türk Devleti’nin tarihine, dünya tarihinde ender olan büyük bir meydan savaşı örneği kaydetti.

1927 (Nutuk II, s.618)

Kendisine yasa ile Gazi ünvanı ve Mareşal rütbesi verilmesi üzerine orduya yayınladığı bildirgeden:

Arkadaşlar! Milletimizi yabancıların elinde köle olmuş görmemek için giriştiğimiz bu savaşta, Sakarya Zaferi gibi adı daima anılacak yeni ve büyük bir zafer kazandınız. Benim gibi ömrünü yıllardan beri saflarınızın yanında geçirmiş olan bir silâh arkadaşınız, ezilmiş, kahredilmiş düşmanın geri çekilişinden sonra hakkınızda duyduğum takdir ve hayret, gönül borcu ve teşekkürü ordunun her bireyi, memleketin her tarafından duyacak kadar yüksek sesle söylemeye gerek gördüm. Sakarya boyunda verdiğimiz savaş, çok önceki savaşlarımızda olduğu gibi anavatanın yalnız bir köşesini, ufak veya büyük bir parçasını tehlikeye düşürmüyordu. Orada biz bütün memleket, bütün varlığımız ve bağımsızlığımız uğruna denecek kadar önemli büyük bir savaşa giriştik. Yirmi bir gün yirmi bir gece milletin bağımsızlık fikriyle bir milletin istilâ ve yağma fikri birbiriyle boğuştu. Sizin başını eğmeye razı olmayan bağımsızlık fikriniz, ilerleyen düşmanı bozularak geri çekilmek zorunda bıraktı. Kızgın bir ufuk üzerinde tüten ve yanan yüzlerce köylerimizi arkasında bırakarak düşman ordusu, ceza önünde kaçan bir cani gibi geldiği yerlere gidiyor. Halbuki O, bir savaş değil yalnız bir akın düşünüyordu. Fikir ve imanın kayıtsız şartsız kuvvetine, kazandığınız zafer kadar büyük bir kanıt olamaz. Mazlum milletimizi tarihin en tehlikeli bir zamanında yeniden ışığa ve kurtuluşa kavuşturan bu savaşta sizin Başkomutanınız olmaktan dolayı bir insan kalbi için alında yazılı olabilecek en derin mutluluk ve övüncü duydum.

1921 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s.413-414)

Sakarya Meydan Savaşı‘nda subay ve erlerimizin kahramanlıkları

Subaylarımızın kahramanlıkları hakkında söyleyecek söz bulamam, yalnız ifadede isabet edebilmek için diyebilirim ki, bu savaş subay savaşı olmuştur. Bu sebeple subay arkadaşlarımın en ufak rütbelisinden en büyük rütbelisine kadar değer ve özverilerini bütün kalp ve vicdanımla ve takdirlerle anarım. Bireylerimizi övüşten, övmeden çok yüksek görürüm. Zaten bu milletin evlâdı başka türlü düşünülemez. Bu milletin evlâtlarının özverileri, kahramanlıkları için ölçü bulunamaz. Askerlerimiz hakkında yeni bir şey ilâve etmek isterim: Kahraman Türk askeri, Anadolu savaşlarının anlamını anlamış, yeni bir ülkü ile savaşmıştır. Böyle evlâtlara ve böyle evlâtlardan oluşmuş ordulara sahip bir millet, elbette hakkını ve bağımsızlığını bütün anlamıyla korumayı başaracaktır. Böyle bir milleti bağımsızlığından yoksun bırakmaya kalkışmak hayal ile zaman geçirmektir.

1921 (Atatürk’ün S.D. I, s. 178)

Atatürk’e Gazi unvanı ve Mareşal rütbesi verilmesi

Kendisine yasa ile Gazi unvanı ve Mareşal rütbesi verilmesi üzerine orduya yayınladığı bildirgeden:

Sizin gibi komutanları, subayları, erleri olan bir millete yabancı egemenliği altında köle olmak mümkün değildir. Bu defa Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin hakkımda yeni bir rütbe ve unvan ile beliren ilgi ve sevgisi doğrudan doğruya size aittir. Milletin verdiği bu rütbe ile yükselen ordu en şerefli, en ulu bir savaş ile seçkinleşen yine ordudur. Zafer nedeniyle sizin kahramanlıklarınızla, sizin gösterdiğiniz sonsuz özveriler karşılığında kazanılan bu büyük galibiyetin millet tarafından takdirine aracılık eden bu rütbe ve unvanı ancak size mal ederek bütün askerlik yaşamımın en büyük övünme konusu olarak taşıyacağım.

1921 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s.414)

26 Ağustos’ta Türk topçuları

Arkadaşlar! Topçularımız bu mevzilere gece geldiler ve karanlık içinde mevzi aldılar ve günün ağarmasıyla beraber bütün dünyanın gözleri açıldığı zaman, ateşe başladılar. Tam bir takdir ve saygıyla bunu anmak isterim ki, topçularımızın o gün göstermiş olduğu ustalık ve anlayış, bütün dünya topçuları için örnek olacak nitelikte idi. Askerlik hayatımda bu kadar eksiksiz bir topçu ve bu kadar eksiksiz yönetilmiş bir topçu ateşi nadiren gördüm. Topçularımız, saat 4.30’da atışa başladılar; bilirsiniz ki, topçulukta evvelâ ateş düzenlemek için, atış yapılır. Yarım saat içinde bütün bu cephe üstünde atış düzenlenmiş ve saat beşte, yani yarım saat sonra, bu saydığım hedefler üzerine şiddetle etki atışına başlanmıştır. Bu mevziler, çok ve çok sağlamdı. Bu mevzilerin savunma ile ilgili değerini en son inceleyen bir İngiliz Kurmayı’nın verdiği raporda, “Eğer Türkler, bu mevzileri dört, beş ayda işgal ederlerse, bir günde düşürdüklerini iddia edebilirler.” deniliyordu. Fakat Türklere, bu mevzileri ele geçirmek için üç dört ay değil, bir gün de değil, yalnız bir saat yetmişti. 

1922 (Atatürk’ün S.D. I, s. 244-245)

30 Ağustos Meydan Savaşı ve Şehit Asker Anıtı   

Afyonkarahisar-Dumlupınar Meydan Savaşı ve onun son dönemi olan 30 Ağustos Savaşı, Türk tarihinin en önemli bir dönüm noktasını oluşturur. Millî tarihimiz çok büyük ve Çok parlak zaferlerle doludur. Fakat Türk milletinin burada kazandığı zafer kadar kesin sonuçlu ve bütün tarihe, yalnız bizim tarihimize değil, dünya tarihine yeni yön vermekte kesin etkili böyle bir meydan savaşı hatırlamıyorum. Hiç şüphe etmemelidir ki, yeni Türk Devleti’nin, genç Türk Cumhuriyeti’nin temeli burada sağlamlaştırıldı; ölümsüz yaşamı burada taçlandırıldı. Bu alanda akan Türk kanları, bu gökyüzünde uçan şehit ruhları, Devlet ve Cumhuriyetimizin ölümsüz koruyucularıdır. Burada temelini attığımız “Şehit Asker” anıtı, işte o ruhları, o ruhlarla beraber gazi arkadaşlarını, özverili ve kahraman Türk milletini temsil edecektir. Bu anıt, Türk vatanına göz dikeceklere, Türk’ün 30 Ağustos günündeki ateşini, süngüsünü, hücumunu, kudret ve iradesindeki şiddeti hatırlatacaktır.

1924 ( Atatürk’ün S.D. II, s. 178-179)

Bu Anadolu Zaferi, tarih arasında, bir millet tarafından bütünüyle benimsenen bir fikrin, ne kadar güçlü ve ne kadar zinde bir kuvvet olduğunun en güzel bir örneği olarak kalacaktır.

1923 (Atatürk’ün S.D. I, s. 260)

Beni, milletim, Türk milleti, güven ve itimadına lâyık görerek bu harekâtın başında bulundurdu. Bu görev ve memuriyetimin mutlu anısını milletime karşı daima en derin minnettarlıklarla duygulanmış olarak zevk ile, övünç ile koruyorum. Görevlerini milletin vicdanî arzusuna, gerçek gereksinimine, yalnız onun yüksek iradesine uyarak yapmış olanlara mahsus bir vicdan rahatlığı ile bugün huzurunuzda bulunurken duyduğum mutluluğu ifade edemem.

1924 (Atatürk’ün S.D.II, s.174)

Milletin yazgısını doğrudan doğruya üzerine alarak karamsarlık yerine ümit, perişanlık yerine düzen, kararsızlık yerine kararlılık ve iman koyan ve yokluktan koskoca bir varlık çıkaran Meclisimizin yiğit ve kahraman ordularının başında, bir asker bağlılığı ve davranışıyla emirlerinizi yerine getirmiş olduğumdan dolayı bir insan kalbinin nadiren duyabileceği bir memnunluk içindeyim. Kalbim bu sevinçle dolu olarak, pek aziz ve saygıdeğer arkadaşlarımı, bütün dünyaya karşı temsil ettikleri özgürlük ve bağımsızlık fikrinin zaferi nedeniyle tebrik ediyorum.

1922 (Atatürk’ün S.D. I, s. 240)

30 Ağustos’un önemi 

Afyonkarahisar – Dumlupınar Meydan Savaşı ve ondan sonra düşman ordusunu bütünüyle ortadan kaldıran veya tutsak eden ve kılıçtan kurtulanları Akdeniz’e, Marmara’ya döken harekâtımızı açıklama ve niteleme için söz söylemeyi gereksiz sayarım. Her evresiyle düşünülmüş, hazırlanmış, yönetilmiş ve zaferle sonuçlandırılmış olan bu harekât, Türk ordusunun, Türk subay ve komuta kurulunun yüksek kudret ve kahramanlığını tarihte bir daha belirleyen çok büyük bir eserdir. Bu eser, Türk milletinin özgürlük ve bağımsızlık fikrinin ölmez anıtıdır. Bu eseri meydana getiren bir milletin evlâdı, bir ordunun Başkomutanı olduğumdan, daima mutlu ve bahtiyarım.

1927 (Nutuk II, s. 677)

Bizim bu büyük zaferimizin doğuracağı büyük sonuçlar, yalnız Türkiye’nin yazgısı üzerine etkili olmakla kalmayacak, aynı zamanda bütün zulüm görmüş milletleri, kendi yaşam ve bağımsızlıklarını tehdit eden ve baskılayan zalimler aleyhine hareket için yüreklendirecektir.

1922 (Atatürk’ün T.T.B. IV, s. 479)

30 Ağustos Zaferi ve Türk askeri

30 Ağustos Zafer Bayramı’nda tebrikleri kabul ederken söylemiştir:

Bu zaferi kazanan ben değilim. Bunu asıl, tel örgüleri hiçe sayarak atlayan, savaş meydanında can veren, yaralanan, kendini esirgemeden düşmanın üzerine atılarak Akdeniz yolunu Türk süngülerine açan kahraman askerler kazanmıştır. Ne yazık ki onların her birinin adını Kocatepe’nin sırtlarına yazmak mümkün değildir. Fakat hepsinin ortak bir adı vardır: Türk askeri! Tebriklerinizi onların adına kabul ediyorum!     

1928 (İbrahim Necmi Dilmen, Atatürk Anekdotlar, Der: Kemal Arıburnu, s. 120)

İzmir’e doğru

30 Ağustos Zaferi’nden sonra 1 Eylül 1922 günü orduya yayınladığı bildirgeden:

Bütün arkadaşlarımın Anadolu’da daha başka meydan savaşları verileceğini göz önüne alarak ilerlemesini ve herkesin zihinsel güçlerini ve kahramanlık ve vatanseverlik kaynaklarını yarışırcasına göstermeye devam etmesini isterim.

Ordular! İlk hedefiniz Akdenizdir. İleri!

1922 (Atatürk’ün T.T.B. IV, s. 449-450)

Ordularımız, asıl kuvvetleri ve bütün savaş gereçleri ile dört yüz kilometreyi on gün içinde aşıp geçtiler. Diyebilirim ki, süvari tümenlerimizle piyade birliklerimiz düşmanı ezip İzmir’e yürümekte birbirleriyle yarış etmişlerdir. İzmir rıhtımında süvarilerimizin kılıçları denizde resim gibi şekillenirken, piyadelerimiz Kadifekale’de Türk bayrağını göğe yükselttiler. Türkiye Büyük Millet Meclisi ordularının, savaş tarihine verdiği son harekât örneğinin değeri, bu harekât bütün evreleriyle incelendikten sonra ve belki bugün değil, yarın anlaşılabilecektir. Büyük orduların yürüyüş birimi yanlış hatırlamıyorsak, günde 20-25 kilometredir. Bundan dolayı, askerlerimize İzmir’e kavuşmak için her gün bu uzaklığı aşıp geçirten kuvvet kaynağının, ne yüce bir vatan aşkı olduğunu anlamak güç değildir.

1922 (Atatürk’ün S.D.III, s 39)

Türk ordusunun 9 Eylül 1922 sabahı İzmir’e girişinden sonra orduya teşekkür mesajı:

İlk verdiğim Akdeniz hedefine varmakta, orduların gösterdiği gayret ve özveriyi saygı ve takdirle anarım. Elde edilen büyük zaferde gerçek etken olan değerli arkadaşlarıma bütün samimiyetimle teşekkür ve tebriklerimi bildiririm. Orduların bundan sonra verilecek hedeflerin elde edilişinde de aynı istek ve özveriyi göstereceklerine güvenim tamdır.

1922 (Atatürk’ün T.T.B.N, s.457)

Ordularımızın stratejisi ve yerleştirme harekâtı günlerce düşmanın gözü önünde ve uçakların keşif uçuşları altında seyretti. Bu hareketimizi baskın zannediyorlarsa söylediklerinin doğru olması gerekir. Fakat, ben zannediyorum ki, Yunan komutanlarıyla genelkurmayı, ordularımızın hazırlığından ve harekâtından haberli idi. Ancak ordularına ve özellikle Afyonkarahisar, Seyitgazi, Eskişehir ve bütün cephelerde bir yıldan beri çalışarak oluşturdukları ve her çeşit araçla destekleyip donattıkları sağlam mevzilerine, fazla sayıda topçularına, sayısız cephane kaynaklarına gereğinden fazla güveniyorlardı. Şu gerçeği anlamazlıktan geliyorlardı ki, insanların mücadelesinde, saldırıları durduracak en kuvvetli yer, iman dolu göğüslerdir.

1922 (Atatürk’ün S.D.1II, s.37)

12 Eylül 1922 günü millete bildirgesinden: Büyük ve soylu Türk milleti! Anadolu’nun kurtuluşu zaferini tebrik ederken sana İzmir’den, Bursa’dan, Akdeniz ufuklarından ordularının selâmını da takdim ediyorum.

1922 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s .459)

Şunu bir gerçek olarak biliniz ki, şeref hiçbir zaman bir adamın değil, bütün milletindir. Eğer yapılan işler önemli ise, gösterilen başarılar belli ise, devrimler dikkati çekici ise her birey kendini tebrik etmelidir. Çünkü, böyle büyük şeyleri ancak çok yetenekli olan büyük milletler yapabilir ve bu milletin her bireyi, böyle en yetenekli ve büyük bir millete mensup olduğunu düşünerek kendini tebrik etsin.

1923 (Atatürk’ün S.D.H, s.123)

Mudanya Ateşkes Antlaşması

Dört yıl süren emeklerden sonra son kesin zaferimiz üzerine Mudanya Askerî Antlaşması yapıldı ve barış görüşmeleri dönemine geçildi. Bu görüşmeler sırasında da tesadüf ettiğimiz güçlükler pek çoktur. Fakat, ben bunu pek doğal buluyorum. Çünkü bu barış görüşmelerinde sonuca bağlanan hesaplar dört yıllık değil, dört yüz yıllık bir dönemin kötü mirası idi. Gerçekten Osmanlı İmparatorluğu en görkemli, tantanalı ve kuvvetli dönemlerinden itibaren milletin bağımsızlığı zararına, hayatî çıkarları zararına o kadar çok şey feda etmişti ki, sonuç yalnız kendisinin çöküp batmasından ibaret kalmadı; belki kendinden sonra da memleketin gerçek sahibi olan milleti, hak ve varlığının kanıtı için büyük güçlüklerle karşı karşıya bıraktı.

1923 (Atatürk’ün S.D. I, s. 306)

Edirne şehrini de içine almak üzere Doğu Trakya’nın Yunanlılar tarafından boşaltılmasıyla Türkiye Büyük Millet Meclisi Hükûmeti’ne teslimi hakkındaki Mudanya Askerî Anlaşması 11 Ekim 1922’de imza edilmiştir. Kazanılan büyük zaferin ilk önemli siyasî sonucu bu şekilde Mudanya Konferansı’nda elde edilmiş oluyor. Ordumuz tarafından fiilen temin edilen tüm Anadolu’nun kesin kurtuluşundan başka, Genel Savaş’ı izleyen en karanlık bir dönemde millet tarafından belirlenen ilkelerin Rumeli batı sınırlarımıza ait olan kısmı da artık gerçekleşmiştir.

1922 (Atatürk’ün T.T.B.IV, s.475)

Türkiye’nin istediği barış (Lozan’a doğru)

Biz bağımsızlığımızı sağlayan bir barış istiyoruz. Bunu sağlanmış görmedikçe yaşayabilmek için muhtaç olduğumuz yaşam gereklerini temin etmek üzere tam bağımsızlığa erişinceye kadar başladığımız işte devam edeceğiz. Milletin ciddî kararı budur. Milletimizin bu kararını mutlaka uygulamak için her türlü önlem zaten alınmış bulunuyor.

1923 (Atatürk’ün S.D.1II, s.60)

Bugün eriştiğimiz barışın, ebedî barış olacağına inanmak, elbette safdillik olur. Bu, o kadar önemli bir gerçektir ki ondan bir an bile boş bulunma, milletin bütün yaşamını tehlikeye atar. Şüphesiz, hukukumuza, şeref ve değerimize saygı gösterildikçe karşılıklı saygıda asla kusur etmeyeceğiz. Fakat ne çare ki, zayıf olanların hukukuna saygının eksik olduğunu veya hiç saygı gösterilmediğini çok acı deneyimlerle öğrendik. Onun için efendiler, bütün ihtimallerin isteyeceği hazırlıkları yapmakta asla gecikemeyiz.

1923 (Atatürk’ün S.D.l, s.307)

Lozan Konferansı düne ve bugüne ait, üç beş yıla ait hesapların sonuca bağlanmasıyla uğraşmakta değildir. Belki, üç, dört yüzyıllık birikmiş ve yoğunlaşmış hesapların görülmesiyle uğraşmaktadır. Onun için bu kadar derin, bu kadar karışık, bu kadar kirli hesapların az zamanda içinden çıkmak kolay değildir.

1923 (Gazi ve İnkılâp, Mahmut Soydan, Milliyet gazetesi, 24.12.1929)

Lozan Barış Antlaşması’nın içine aldığı esasları, diğer barış teklifleriyle daha fazla karşılaştırmaya gerek olmadığı fikrindeyim. Bu antlaşma, Türk milleti aleyhine, yüzyıllardan beri hazırlanmış ve Sevres Antlaşması’yla tamamlandığı zannedilmiş büyük bir suikastın yıkılışını ifade eder bir belgedir. Osmanlı dönemine ait tarihte benzeri görülmemiş bir siyasî zafer eseridir.

1927 (Nutuk 11, s. 767)

Kaynakça

https://atam.gov.tr/kurtulus-savasi-askeri-ve-siyasi-zaferler/ sitesinden derlenerek hazırlanmıştır.